16 Ağustos 2012 Perşembe

Şeker Bayramınız Kutlu Olsun!




Müslümanlar için Ramazan Bayramı, tüm bir ay boyunca tutulan orucun sonunda bir nevi kutlama.. Özellikle son dönemlerde, çalışan kesim için ise bir nevi tatil ve şehirden kaçış bahanesi. Her ne kadar çocukluğumuzdaki bayramlar kalmasa da (bunun sebebi artık çocukca hislerimizi kaybetmiş olmamızdır belki) bayram olgusu içimizde bir sevince neden oluyor hala birçoğumuz için.

Bayramlık kıyafetleri başucunda uyuyan çocuklar, elini öpen çocuklara mendil ve harçlık veren büyükler, anneanne-babaanne-dede sevgisi, tanımadığı kapıları dahi bayramın verdiği cesaretle çalıp harçlık isteyen çocuklar, elde şeker kutularıyla büyüklere yapılan bayram ziyaretleri, anne yapımı baklava, ailece yenen kuşluk yemeği, ailenin reisi babanın bayram namazından gelip eve bayramı getirmesi, büyüklerin verdiği harçlıkları durup durup sayıp neleri alabileceğini hesap etmek, ilerleyen saatlerde dedenin huzurunda toplanan geniş ailenin geleneksel bayram yemeği...çocukluğumun bayramlarının bana bir çırpıda hatırlattıkları.

Peki "Ramazan Bayramı"na neden aynı zamanda "Şeker Bayramı" da deniyor? Rivayet muhtelif..ama en akla yatanı bayramda ziyaretlere gidilirken götürülen şekerler ve bayram kutlayan çocuklara verilen şekerler..

Bayramın adı "şeker" kalsın da, bizler fazlaca tüketmeyelim. Yazımıza koyduğumuz resim gayet güzel anlatıyor :

"Şimdiki seçimleriniz, gelecekteki sağlığınızı belirliyor, sizi seven besinleri seçin!"

E tabi, bu besinler bir de organik olursa balından yenmez :)

Mutlu bayramlar..

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Muhteşem Bir Meyve-Sebze Renk Pantonesi !



Ne muhteşem bir görsel şölen değil mi? Sanki bir sanat eseri…
Aslında evet, bir nevi sanat eseri;  en büyük sanatçıya ait!

Hiç düşündünüz mü, meyve ve sebzelerin bu can alıcı renkleri hayatımızı nasıl etkiliyor? Amerikan Kanser Derneği ve John Hopkins Hastanesi’nin yaptığı ortak araştırma diyeti oluşturan renklerin hastalıklarla yakın ilişkisi olduğunu ortaya çıkardı. Sebze ve meyveden zengin diyet, kanser riskini kesinlikle azaltıyor. Peki meyve ve sebzelerin renkleri hayatımızı nasıl etkiliyor? İşte renklerine göre besinler ve yararları:

BEYAZ
Beyaz renkli besinler LDL kolesterolü düşürüp, kalp hastalıkları riskini azaltıyor. Muz, armut, karnabahar, sarımsak, soğan, mantar, patates gibi beyaz renkli besinleri tüketerek kalp hastalıkları riskinizi minimuma indirmeniz mümkün.

SARI VE TURUNCU
Sarı ve turuncu renkli besinler bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlıyor. Göz ve kalp hastalıklarına karşı kalkan oluşturuyor. Portakal, şeftali, mango, kavun, havuç, ananas, üzüm, balkabağı, kayısı, sarı elma, mısır bu renk besinler arasında en bilinenler.

YEŞİL GIDALAR
Yeşil renkli besinler kemikleri koruyor, dişleri güçlendiriyor, göz sağlığına zarar gelmesini önlüyor. Bazı kanser türlerine yakalanma riskini de azaltıyor. Yeşil renkli gıdalar arasında kivi, ıspanak, brokoli, brüksel lahanası, marul, lahana, avokado, yeşil elma, salatalık, biber, taze soğan, roka gibi besinler yer alıyor.

KIRMIZI GIDALAR
Domates, kırmızı elma, çilek, karpuz, ahududu, kiraz, turp gibi kırmızı besinler sağlık açısından oldukça önemli. Kırmızı renkli besinlerin Alzheimer hastalığından korunmada başrolü oynadığı artık kanıtlandı. Kırmızı besinler, kalbin kan akımını düzenliyor ve üriner sistemin sağlığını da koruyor.

MAVİ VE MOR
Mavi ve mor renkli besinler etkisini en çok hafıza üzerinde gösteriyor. Bu renkteki gıdalar pek çok kanser türüne (başta prostat kanseri olmak üzere) yakalanma riskini azaltıyor. Dolaşım sisteminin korunmasına ve sağlıklı yaşlanmaya da yardım ediyor. Erik, siyah üzüm, patlıcan, böğürtlen, incir, yabanmersini, lahana gibi besinleri yoğun tüketmeye özen gösterin uyarısında bulunuyor uzmanlar.

Peki günlük meyve-sebze tüketim miktarı ne olmalı? Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun www.beslenme.gov.tr sitesindeki bilgiler aşağıda :

Günde en az 5 porsiyon sebze veya meyve tüketilmelidir. Günlük alınan sebze ve meyvenin en az iki porsiyonu yeşil yapraklı sebzeler veya portakal, mandalina gibi turunçgiller veya domates olmalıdır. Portakal, elma, armut, muz gibi meyvelerin orta büyülükteki bir tanesi, kaysı ve erik gibi meyvelerin 3–6 adeti, çilek, kiraz gibi olanların 10-15 adeti bir porsiyon sayılır. Yeşil sebzelerin doğrandığı zaman 2-3 su bardağını dolduran miktarı, bir orta büyüklükte patates, bir orta boy havuç, bir küçük yeşil kabak bir porsiyon olarak kabul edilir.

Son olarak, yaşam anlamına gelen "vital" kelimesinden türetme "vitamin" yaşamsal önem taşıyor ve eksikliğinin fiziksel sonuçları kadar psikolojik ve ruhsal etkilerinin de olabileceğini hatırlatmakta yarar var.

9 Ağustos 2012 Perşembe

Sürdürülebilirlik ve Sürdürülebilir Kalkınma


Son yıllarda, gezegenimizin geleceği ile ilgili artan kaygılarla birlikte bu konuda yapılması gerekenlere kafa yorma konusunda bilinç düzeyinin giderek arttığını düşünüyor ve gözlemliyoruz. Bu bilinçlenme bireysel, kurumsal ve devletler düzeyinde yükselişe geçti. Çevre ve insan yararına ve gelecek adına yapılan çalışmaların tanınan kimse ya da kurumlar eliyle ve önderliğinde yapılması elbette ki etkiyi arttırıyor. Örneğin 2006 yılında Amerika Birleşik Devletleri eski başkan yardımcısı Al Gore’un An Unconvenient Truth (Uygunsuz Gerçek) belgeseli ile iklim değişikliğine dikkat çekmesi takdir topladığı gibi konuya ilginin artmasında da önemli rol oynadı.

Bu yazının konusu kurumsal düzeyde yapılanlara yönelik olacak ve iki önemli kavramı açıklamaya çalışacak : Sürdürülebilirlik ve Sürdürülebilir Kalkınma.
Birçok kişi kulaktan dolma bilgilerle “sürdürülebilirlik“ kavramını günlük hayatta “istikrarlı olmak” anlamında kullanmakta. Kelime anlamı olarak daimi olma yeteneği olarak açıklanabilecek olan sürdürülebilirlik (sustainability) kavramı, 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janerio şehrinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda ilk defa gündeme taşınmış ve o günden beri ekolojik sistemin çeşitliliği ve üretkenliğinin devamını anlatmada önemli bir unsur ve dayanak olmuş.  Sürdürülebilirlik kavramı için Amerikan Çevre Koruma Ajansı EPA (U.S. Environmental Protection Agency ) kısaca ; “direkt veya dolaylı olarak doğal çevremizde yaşamamız ve refah içinde olmamız için gerekli olan her şeydir” diye geniş bir tanımlama yapmış. Bu tanımın devamı sürdürülebilir kalkınmanın açıklanmasıyla bütünlük kazanır. Sürdürülebilir kalkınma ise yine BM Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından “ekonomik büyüme ve refah seviyesini yükseltme çabalarını, çevreyi ve yeryüzündeki tüm insanların yaşam kalitesini koruyarak gerçekleştirme yöntemi” olarak açıklanmıştır.
Bugün de sürdürülebilirlik kavramı, ekonominin ve günlük hayatın hemen her alanında dillere pelesenk olmuş durumda. Hatta o kadar ki, kurumsal şirketler, yatırımcıları için hazırladıkları yıllık raporlarda sürdürülebilirlik adına yaptıklarını anlatarak artı puan toplama ve toplum önünde “doğaya ve insana saygılı yeşil kurum” imajı oluşturma ve katkı sağlama çabasında. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) da, bünyesinde işlem gören şirketler için “Sürdürülebilirlik Endeksi” projesini hayata geçirme aşamasında. Bu proje ile şirketlerin, küresel ısınma, doğal kaynakların tükenmesi, su kaynaklarının azalması, sağlık, güvenlik, istihdam gibi Türkiye ve dünya için önemli olan sürdürülebilirliğe ilişkin meselelere nasıl yaklaştıklarını ortaya koyacak, yaptıkları faaliyetlerin ve aldıkları kararların bağımsız bir gözle değerlendirilmesini sağlayacak bu proje ile endeks şirketleri “nasıl da yeşil bir kurum” olduklarını bir nevi tescil ettirmiş olacaklar.

Kurumsal düzeyde yapılanlar bireysel bazda yapılacak olanlara öncü olmak adına sevindirici. Günlük hayatta bizler ne kadar sürdürülebilir faaliyetler içerisindeyiz peki?  Günlük hayatta bir insanın yapabileceği sürdürülebilir faaliyetler şunlar olabilir :

-         Çöpleri tekrar kullanılabilecek olanlar ve olmayanlar şeklinde ayrıştırarak biriktirmek,
-         Lüzumlu olmayan lambaları kapatmak,
-         Düşük enerji tüketen yeni nesil eşyalar/elektronik ürünler kullanmak,
-         Sera gazı yayan spreyler kullanmamak,
-         Hem gıdada hem giyside organik ürünler kullanarak bu yönde talep yaratmak,
-         Musluklarda ve duşta suyu tasarruflu kullanmak,
-         Düşük karbon ayak izi olan ürünleri talep etmek ve kullanmak,
-         Mümkün olan yerlere toplu taşıma araçlarıyla gitmek,
-         Giyside ve eşyada moda peşinde koşmaktansa eldekileri modaya uydurmaya çalışmak,
-         Münkün olduğunca ağaç dikmek, ortamları yeşillendirmeye çalışmak ve mevcudu korumak,
-         Bağda bahçede doğada hiçbir canlıyı öldürmemek, her bir canlının besin zincirindeki yerini ve doğanın dengesine katkısını bilerek hareket etmek,
-         Yenilenebilir enerji kaynaklarını talep etmek dolayısıyla desteklemek

Ve en önemlisi :

 DOĞANIN BİR PARÇASI OLDUĞUMUZU BİLEREK KENDİNİ SEVMEK J